Kent Sınıf İktidar
- Fehmi Başusta
- 22 Haz 2023
- 10 dakikada okunur
Fehmi Başusta
(Yerel Yönetimler Kent ve Çevre Çalışmaları Uzmanı)
Kentsel toplumsal hareketlerin ortaya çıkışında toplumsal nedenler: Paris metropoliten alanının incelenmesi 1968-1973
Manuel Castells
Giriş
Ele aldığım makalede 1968-1973 yılları arasında Fransa’da ki toplumsal hareketlerin siyasal ve sosyal yönlerine değinilmekte ve bu hareketlerin diğer etkenleri ile sonuçları değerlendirilmektedir. Manuel Castells kentsel ilişkileri ve kentsel çelişkileri kentsel ve toplumsal hareketlere nasıl zemin hazırladığına değinirken kent, sınıf ve iktidar gerilimlerine de değinmektedir.
Yazar makalesini bir hipoteze dayanarak ele alıyor ve hipotezinin çürütülen yanlarını ve gerçekleşen yanlarını yalın bir tartışma içinde okuyucusu ile tartışıyor. İki ana unsur üzerine inşa ettiği araştırmasını; gelişmiş kapitalizm ve beraberinde gelişen tüketim sürecine olan etkisini ve sosyal toplumsal rolüne değinirken, toplumsallaşmanın ve sürecin yönetimi için devlet müdahalesine odaklanmaktadır. Bunların etkilerini tartışırken tüketimin örgütlenmesi ve üretimin yeniden örgütlenmesine etkileri üzerine yorumlarda bulunmaktadır.
Yazar makalesinde kent ideolojisinin hakim sınıflara özgü bir içerikte yayıldığını vurgularken, aynı zamanda mekânsal form ile toplumsal alan arasında nedensellik ilişkisi kurduğuna değinmektedir.
Yazar, Fransa’da ki kentsel sorunları ele alırken tüketim sorunlarından kaynaklı halk hareketlerinin kapitalist sermaye için neredeyse aynı paralellikte devam ettiğini vurgulamaktadır. Artan kentsel hareketlerin neredeyse tamamını inceleyerek süreçlerinin yönetenler ve yönetilenler açısından etkilerini tartışmaktadır. Yazara göre kentsel mücadelelerin ortaya çıkması ve vücut bulması, hakim olan sınıfın kent konusunu öne çıkarmasına bağlıdır.
Yazara göre değişen toplumsal ilişkilerin çelişkileri geliştirdiği ve bu kentsel çelişkilerinde toplumsal hareketlere kaynak oluşturduğudur. Yazarın temel hipotezi haline gelen bu görüşün içeriğinde; hakim sınıfların kentsel tüm bilgiye ve hizmetlere kolay ulaşabildiği bu verileri ve bilinci de kendi çıkarları için kullandığıdır. Kapitalist üretim tarzının beraberinde getirdiği teknokratik ilişkiler ve teknokratik elitler yapısal çelişkilerin sonucudur. Yazar hipotezinin bir başka aşamasında işçi sınıfını emek/sermaye ilişkisinin yerine toplumsallaşmış tüketim alanında tanımlanan yeni bir çelişkiyi temellendirmektedir.
Yazar hipotezini çalışırken iki tür araştırmanın bir arada yapılmasının gerekliliğine değinmektedir. Birincisi kapitalizmin yapısal bir evrimine ve toplumsallaşmış tüketime devlet müdahalesinin rolüne; kentsel sorunlara eklemlenişine, diğer taraftan da kentsel çelişkiler nedeniyle ortaya çıkan siyasal hareketler ve bu siyasal hareketlerin toplumsal ilişkiler ve siyasi sınıf mücadelesine etkilerine değinmektedir.
Yazarın tahlili yapı ile pratik arasında ayrımın yalnızca analitik olduğu somut bir araştırmanın ikisini birleştirmesi gerektiği ve bundan sonra ikisi arasındaki ilişkinin tam olarak anlaşılacağı ve bunun üzerine açık tartışmaların yapılabileceğidir. Manuel Castells bunu çalışmasının temel ilkesi olarak belirlemektedir. Toplumsal pratiklerin niteliği anlaşılırsa bunların diğer yapılar üzerindeki etkileri daha rahat incelenebilir. Öznel olan pratiklerin nesnel çözümlemelerle ele alınması gerektiğidir.
Manuel Castells’e göre araştırmanın temel amacı; “kentsel çelişkiler nedeniyle meydana gelen ve dolaylı ya da dolaysız bir biçimde hakim yapısal mantığa karşı gelişen yönetilen sınıf pratiklerini incelemektir.” (Castells 2020:200). Yazarönceliğinin kentsel protestolar ve kentsel hareketler olması gerektiğini savunur. Kentsel hareketlerin toplumsal hareketlere dönüşebilme çabasına olan katkılarının da incelenmesi gerektiğini söyler. Bu gelişmeleri hazırlayan bazı koşulların nereden kaynaklandığının önemine değinmektedir. Yazara göre araştırmanın nihai amacı; politika, devlet ve kentsel toplumsal hareketler arasındaki ilişkileri irdelemek ve bunlarında dahil edildiği sorunsalın genişletilmesidir.
Yazara göre; “Kentsel toplumsal hareketlerin incelenmesinde kullanılan yöntem ve kuramın farklı unsurları” (Castells 2020:200):
Yazar öncelikle kentsel protestolara dönük anketleri ele alıyor. Hareketlerin değişebilmekte olan potansiyelini ve bunun toplumsal boyutlarını inceliyor. Bir hipotezle yola çıkmayı temel ediniyor. Manuel Castells’e göre; “Toplumsal yapı, diğer bir değişle kentsel sistem, siyasi ilişkiler ve ideolojik yapılar üzerindeki etkileri ile de tanımlanır.”(Castells2020:200). “Sınıfsal durum, toplumsal güç, örgütlenme biçimi, protestonun türü ve eylem biçimleri. Son olarak da pratikte gözlenen çeşitlenmelerin analiz edilmesi, araştırmanın temelinde yatan sorunlara uygun olarak, çeşitlenmenin ölçeğinin kurumsal olarak yeniden tanımlanmasını gerektirmektedir.” (Castells 2020:201). Bu hipotezle hareket eden yazar yaptığı araştırmada Paris bölgesinde ortaya çıkan kentsel mücadeleleri ele almaktadır.
180 mücadele üzerinde pilot bir çalışma gerçekleştiren yazar gerilimlerin derinliğine, kökenlerine ve etkilerine değinmektedir. Yürüteceği çalışmayı üç temel sorunsala indirgemektedir. Konut, ulaşım ve çevre. Özellikle Paris bölgesindeki konut alanlarında ortaya çıkan protesto hareketini ve işgal eylemlerini yoğunluklu şekilde ele almaktadır.
Manuel Castells 1968 ve 1973 yılları arasında ortaya çıkan 180 hareket içerisinde gözlemlenmiş genel eğilimlerin analiz sonuçlarını objektif şekilde ele almış ve sonuçlarıyla ortaya koymuştur. Gözlemlenen hareketler genel anlamda toplum tarafından görünür olan hareketlerdir. Yazar temel kaynaklarını gazetelerin ve haftalık dergilerin, sendika ve siyasi örgütlerin kayıtları, broşürleri ve ilanlarından derlemiştir. Araştırmaya konu olan mücadeleler genel bir kapsayıcılığa sahiptir. Bu genelleme araştırmanın ana hattıdır. Tarihsel bir bütünlük içerisinde ilişkilendirilmiş unsurları ele almıştır.
Yazarın araştırma yönteminde üç temel nokta öne çıkmaktadır; kurumsal çerçeve, tipolojisi içinde mücadelenin sınıflandırılması, değişkenlerin farklı şekillerde bir araya gelmesiyle ortaya çıkan çeşitlenmeler ve değişkenlerin çapraz çözümlenmesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan tekrarlanma sıklıkları. Yazara göre araştırma sonuçları en baştan itibaren kentsel toplumsal hareketlerin oluşumuna ilişkin somut gözlemlere dayanan genel düşüncelere dayandırılmalıdır.
Paris bölgesindeki kentsel mücadelenin temelinde yatan toplumsal eğilimleri ve bunun mekanizmalarını kentsel mücadeleyi oluşturan unsurlar arasındaki etkileşimler ile ve farklı kentsel etkileri bir arada ele almak gerekiyor. Bakıldığında tüm ortak özellikleri sentezleyerek sonuca yaklaşılması gerekiyor. Kentsel toplumsal hareketleri ve türlerini sadece tek yönüyle ele almak bizi gerçeklerden uzaklaştırır.
Yazar Paris’teki kentsel mücadelelere bakıldığında tipolojik olarak süreçlerin belirgin şekilde tartışılması gerektiğini ifade ediyor. Yazara göre üç tür sürecin ortaya çıktığı görülmektedir. Elbette ki en önemli süreç örgütlenme ve örgütlenme türü üzerine yapılan çalışmadır. Öncelikle işçi sınıfının örgütlenmesine dayanan bir protesto süreci. Bu süreç kentsel politikanın yeniden üretilmesi içinde bir araca dönüşebilmektedir. Aynı zamanda iş gücünün de yeniden üretimi anlamına gelmektedir. Bunun sonucunda toplumsal güç oluşturmaktır. Bu süreçteki hareketler çok güçlüdür ve hâkim sınıfların birbirlerinden farklı tavırlar almasına yol açar. Taleplerin niteliği politikaları güçlendirirken, hareketin düzeyi ise bastırma isteklerini körükler. Toplumsal bir güç oluşturabilen çok sınıflı siyasi örgütlenme, siyasi protesto sürecini işgücünün yeniden üretimine ilişkin talepler etrafında güçlendirerek sistemin yeniden örgütlenmesi düzeyini de etkiler. Bu da kentsel sistemin yeniden örgütlenmesi anlamına gelmektedir. Burada çelişkili bir durum da ortaya çıkmaktadır. Güçlü protesto tabanına rağmen kentsel sistemin mantığı sınıf ilişkileri ile ilişkilendirildiğinde baskın olan yönetenlerin müdahalesi kaçınılmazdır. İdeolojik bir örgütlenme etrafında yapılan çalışmalarda öğrencilerden oluşan toplumsal süreççevre sorunlarına önem veren bir yaklaşımla destekleniyorsagenellikle düşük bir protesto hareketi olarak devam eder. Yine yazara göre bu hareketler bir başka pratiğe eklenirse veya bir siyasi yapıya entegre olursa süreç tamamen farklılaşır.
Yazara göre kentsel mücadelelerin etkisi kendini farklı şekillerde ortaya koyar. İşgücünün yeniden üretilmesi, buna bağlı olarak ekonomik ilişkilerin yeniden örgütlenmesi, siyasal ve sınıfsal ideolojik ilişkilerin şekillenmesi, kendini yeniden inşa etmesi şeklindedir. Kentsel mücadelelerin toplumsal pratikler olarak oynadıkları rolü iyi analiz etmek gerekiyor. Hareket üzerindeki rolünün ve etkilerinin nasıl üretildiğini dikkate almak zorundayız.
Yapılan kurumsal sınıflandırmaya göre kentsel mücadelenin etkileri ve kentsel sistem üzerindeki etkilerini yazar ayırmaktadır. Yazar bir protestoyu başarısızlığa uğratan değişken ve tetikleyicileri tablolarken; politik kentsel sorun, kişilerden oluşan toplumsal yapı, göçmenlerin toplum içerisindeki gücü, hakim sınıfın durumu ve devlet aygıtının kamu sermayesi ya da tahakküm aygıtı olarak müdahalesini mercek altına almaktadır. Ayrıca örgütlenmenin yapısını, yönetilen sınıfların rolünü, hareketin bir politikle eklemlenmesini, yeniden örgütlenme türünde bir protestonun ortaya çıkmasını, hakim sınıfın bir güç ilişkisi yaratmaya yönelik mücadele biçimi, hakim sınıfların baskısı gibi faktörlerin hareketin başarısızlığına neden olan etmenler olarak görülmektedir. Yazara göre protestoyu başarıya götüren değişkenler; anında protesto ve baskı türünde bir sınıfsal mücadeledir.
Yazar bu noktada şöyle demektedir; “Bu gözlemlere dayanarak, kentsel protestonun başarısızlığa uğramasının en önemli nedeninin, konunun siyasileşmesi olduğu hipotezi öne sürülebiliriz. Bu, bir yandan devletin hakim sınıfların yararına müdahale etmesine yol açarken diğer yandan, yönetilen sınıflar için siyasi bir örgütün müdahalesine ya da siyasi bir pratikle eklemlenmeye de yol açabilir.” (Castells2020:207-208). Yazar yeniden örgütlenme türünde bir protestonun başarıya ulaşmasının zor olduğunu ortaya koymaktadır. Başarı üzerindeki olumsuz etkinin temeli mücadele biçimlerinde kendini gösterir. Mücadele boyutuna indirgenmiş bir hareket hakim sınıfların baskısı ile karşılaşır ve olumsuz etkilenerek pasifleşir. Bu ve benzeri nedenlerden dolayı kentsel mücadelenin siyasileşmesinin engellenmesine yönelik tavırlar görülmektedir. Yazar bu yaklaşımını şöyle ifade etmektedir; “Dolayısıyla kentsel mücadeleler, büyük ölçüde hakim sınıfların ortaya çıkan çelişkiye siyasi bir tür statü verip vermemesine göre belirlenir.” (Castells 2020:208). Böylelikle siyasileşme ile hareketin kendi dinamikleri arasındaki diyalektik gün yüzüne çıkar. Yani bir mücadelenin siyasileşmesinin kent düzeyinde etkinliğini arttırdığını düşünmek bizi yanıltabilir. Hatta kentsel çelişkinin siyasallaşması hakim sınıfların elindeki olanakları protestoyu baskılamak amacında daha fazla imkan yaratır.
“Siyasi etkilerinin üretimi” (Castells 2020:209).
Kentsel hareketlerin ve mücadelelerin, siyasi ilişkiler üzerindeki etkilerini belirlerken özne konumundaki değişkenler yazar tarafından masaya yatırılıyor. Hâkim sınıfların ekonomik olan yaklaşımları, yönetilen sınıflar açısından siyasi olarak görülebilir. Kentsel protesto düzeyinde kalan bazı hareketler hakim sınıflar sorunu siyasileştirerek güç ilişkilerini hakim sınıfların lehine değiştirebilir. Yani ekonomik ve siyasi etkiler büyük ölçüde birbirinden farklı şekilde işlemektedir. Yazara göre kentsel protesto düzeyinde sorunun siyasileşmesi yönetilen sınıflar açısından genellikle olumsuz etkilere yol açar.
Kent üzerinde yeniden üretim etkisi yaratan değişkenler ile düzenleyici etki yaratan değişkenleri yazar karşılıklı olarak değerlendirmektedir. Güç ilişkisinin yöneten sınıf ile yönetilen sınıf arasında nasıl gelip gittiğini, hakim sınıflar yararına nasıl değiştiğini geniş şekilde yer vermektedir. Yazara göre hareketin temelinde ekonomik unsurlar yer alıyorsa veya hakim sınıflar açısından siyasi bir içeriğe sahipse yönetilen sınıf için olumsuz etkilere ulaşmanın olası olacağı, çünkü hakim sınıf bunu doğrudan kendi varlığına dönük bir hareket olarak algılayacaktır. Buradaki değişkenlerin doğru şekilde ele alınması gerektiği kanaatindedir. Toplumsal güç ve toplumsal tabanın, toplumsal müdahale ihtimali açısından iyi değerlendirilmesi gerektiğini savunan yazar; göçmenlerin ya da öğrencilerin oluşturduğu hareketlerin başarısızlığa ulaşmasının koşullar açısından belirleyici olduğunu göstermektedir. Toplumsal ilişkiler tarafında oluşan protesto hareketleri, yönetilen sınıflar için olumlu siyasi ilişkiler doğurabileceği gibi anında bir protesto ile başarıya ulaşabileceği vurgusu yer almaktadır.
Yazara göre siyasi etkinin üretilmesi büyük ölçüde bazı değişkenlere bağlıdır. Bu değişkenler toplumsal kapasite, protestonun düzeyi, toplumsal güçlerin ekonomik ve siyasi katılımları, siyasi nitelik gibi önemli değişkenlerle bağlıdır. Genellikle mücadelenin tam merkezine konulan siyasi unsurlar çekişmeyi arttırır. Kentsel mücadele kendi içsel dinamikleri dışında farklı siyasi niteliklere debürünebilmektedir.
“İdeolojik etkilerin üretimi” (Castells 2020:214).
Yazara göre kentsel mücadelenin temeli toplumsal verimlilikle eşdeğerdedir. Bazen sembolik olan hareketlerin ideolojik içeriği oluşturabildiğine değinmektedir. Ailenin kentsel mücadelede ideolojik yeniden üretimde temel bir rol üstlendiğini söylemek mümkündür. Bu rolün toplumsal güç dengesinde önemli yere sahip olduğu vurgulanmaktadır. Özellikle ideolojik yeniden üretim de göçmenlerin negatif yönlü etkisini de vurgulamaktadır. Öğrencilerin de göçmenler gibi protestoların başarısını olumsuz yönde etkilemelerine karşın ideolojik aktör olarak öne çıktıklarını ve bunun ideolojik yeniden üretim açısından önemli olduğuna değinmektedir. Burada devletin düzenleme ve bütünleştirmedeki rolü ideolojik yapının üretimine katkı sağlarken hükümetin vali aracılığıyla sürdürdüğü tahakkümfarklı şekilde işlemektedir. Diğer taraftan ideolojik yeniden üretimin sınıfsal açıdan değerlendirilmesi gerektiğini savunan yazar; güç kazanımları yönetilenler ile hakim sınıflar arasında gerilim yaratmaktadır. Burada ideolojik müdahalelerin genellikle siyasi müdahalelerden doğduğunu söylemek mümkündür. Genel anlamda mücadele biçimleri içeriklerine uygun ideolojik etkiler üretir.
Yazarın bu makalesinde vurguladı diğer önemli başlık ise kentsel, siyasi ve ideolojik etkilerin toplumsal olarak nasıl belirlenmesi gerektiği üzerine yoğunlaşmak. Kentsel yetkilerini belirleyen hakim sınıfların tercihleridir. Ortam siyasileştiğinde genellikle bu şekilde işler nadiren de olsa yönetilen sınıfların çıkarlarına uygun olur. Eğer siyasi bileşenlerin belirleyicisi hakim sınıf ise mücadele yeniden üretim şeklinde kendini gösterir, siyasi mücadele örgütlü şekilde yönetilen sınıflar tarafından yapılırsa bu da bir çekişme etkisi ortaya çıkarır. Bu çekişme ise protesto hareketinin yeni yönünü belirler. Yazara göre burada can alıcı olan yeniden üretim ile bütünleşme yönünde etki yaratan değişkenler ile çekişme ve parçalanma yönünde ideolojik etki yaratan değişkenlerin objektif şekilde ele alınmasıdır. Manuel Castells’e göre, mücadelenin devrimci bir nitelik kazanması sonuçta ortaya çıkan etkilerin bütünlüğüne bağlıdır. Üç önemli niteliğin öne çıktığına vurgu yapan yazar yönetilen sınıfların siyasi ve ideolojik etkileri, kentsel etki üreten mekanizmaların uyumu veya uyumsuzluğu, gözlemlenen süreçlerin hakim sınıflar ile onların inisiyatifine bağlılığı, yönetilen sınıfların destekleyicisi olan siyasi ve ideolojik bütünün etkisine değinmektedir.
Yazara göre kentsel etkileri, olumlu siyasi etkileri yaratabilmesi için protesto mücadelesi siyasi mücadeleden ayrı tutulmalıdır. Yani hem kentsel yetkileri hem de siyasi etkileri başarıya götürecek olan protesto hareketi kendi içinde iki tür süreci işletebilmelidir. Elbette ki bu iki süreci birbirine destek verir şekilde yürütmek daha faydalı olacaktır.
“Kentsel Mücadelelerden Toplumsal Pratiğe Doğru: Mücadele Süreçleri ve Yapısal Etkiler Arasındaki İlişkilerde Görülen Genel Eğilimler Üzerine Birkaç Saptama” Castells 2020:221). Yazara göre kentsel mücadele süreçleri kendi içinde önemli üç tür süreç barındırır; kentsel sendikacılık, kentsel siyasi hareket ve kentsel ideolojik hareket. Bu süreçlerin bileşenleri ve üretilen etkileri birbiriyle uyumludur. Kimi zaman siyasi mücadelelerin yönetilen sınıfların yanına yararını işlediğini, kimi zaman ise ideolojik mücadelelerin hakim ideolojiyi yeniden üretme eğilimini doğru taşıdığını özellikle vurgulamaktadır. “Nitekim ideolojik hareketin en önemli yönlerinden biri de, toplumsal ilişkiler etrafında gelişen protestonun ideolojik düzeyde önemli olmaması, ancak diğer yandan yönetilen sınıflar için elverişli siyasi güç ilişkilerinin yaratılmasında çok önemli bir rol oynamasıdır.” (Castells2020:222). der Manuel Castells
“Kentsel Hareketlerin Fransa’daki Sınıf İlişkilerinin Tarihsel Dinamiği İçindeki Yeri” (Castells 2020:223).
Yazara göre protesto hareketlerinin başarıya ulaşabilmesi ve yönetilen sınıfların siyasi güç ilişkilerinde bir değişime yol açabilmesi için protesto düzeyi ile siyaset düzeyinin birbirinden ayrılması gereklidir. “Bu iki şekilde ortaya çıktı:izinsiz hareketlerin aşırı siyasileşmesi bunların yalnız kalmasına, baskı görmesine ve yenilmesine neden olurken,yerel yönetim düzeyinde yürütülen siyasi hareket, kamu hizmetlerinin gelişmesinE ve seçimlerde Sol’un güçlenmesine yol açmış; ancak aynı zamanda da, halk hareketini de yavaşlatıp düzensizleştirmişti” (Castells 2020:224). der Manuel Castells.
Yazara göre, yapılan konut araştırmalarında ise farklı gözlemlerin farklı sonuçları bize getirdiğini söyleyebiliriz.Başarılı bir protestoyu izleyen toplu hareket siyasi bir unsurundahil edilmesi ile siyasileşmesi olanaklı hale gelirken siyasi başarıyı da beraberinde getirebilir. Fransa’daki sol partilerin güçlenmesini yazar kentsel hareketlere bağlamaktadır. Yazar bunun bir mekânla ilişkilendirilmesi gerektiğini, tüketim araçlarının artan toplumsallaşmasıyla ortaya çıkan çok sınıflı bir halk hareketine bağlı olduğunu öngörür.
Ortak mülkiyetin olduğu kesimlerde, yani konut alanlarında kentsel halk hareketlerinde protesto, siyaset ve ideoloji arasındaki ilişki daha pratiktir. Kentsel mücadeleler de genel anlamda toplumsal hareketlerin kitlelerle ilişkisi tarihsel deneyimlerin uyumuna da bağlıdır.
Yazara göre hiçbir protesto birincil hedef olarak ideolojik bir değişimi kavramaz. Hareket günlük pratikleri belirleyen ekonomik ve siyasi koşulların dönüşümü isteğine dayanıyorsa ideolojik değişim peşi sıra gelebilir. Temel pratik kentsel mücadelede ortak tüketim araçları üzerinden üretilmesi gerektiğini karşımıza çıkarmaktadır. “Nitekim yapılan bir takım analizlerde, Fransa’daki kentsel mücadelelerin bu düşük siyasi ve ideolojik içeriği açıklamaya çalışılmış, devlet müdahalesinin potansiyel toplumsal hareketleri sistemle bütünleştirip gücünü kırmakta oynadığı önemli rol vurgulanmıştır.”(Castells 2020:227). diyen yazar; 1960’larda ki ABD’deki kentsel toplumsal hareketlerin etnik azınlıkların özgürlük hareketleri ile olan yakın bağlarına değinmiştir. Son olarak yakın zamanda İtalya’da gözlemlenen kentsel hareketlerin önemine değinmektedir
Yazara göre hareketlerin sistemle bütünleşmesini önlemek için devlet kurumları dışındaki bazı güç ilişkilerinin de kendini yenilemesi gerekmektedir. Özellikle sivil toplumda yapısal değişikliklerin olması, kitlelerin ve son tahlilde insanların düşünce biçimlerinde de dönüşüm gereklidir. “Ancak eğer göstermeye çalıştığımız gibi, ideolojik değişim ekonomik ve siyasi mücadele pratiğinden ortaya çıkacaksa, o zaman, protesto hareketleri, ideolojik ve siyasi yeniliğin kaynağını oluşturacaktır zira yeni toplum, bu mücadele ve yapısal reform pratiğinde ilerleyerek ortaya çıkacaktır. Böyle bir strateji,siyasi Sol’un kitle desteğini arttırması ve işçi sınıfı hareketi ile sınırlı alanını genişletmesi anlamına gelir. Nitekim gelişmiş kapitalizmde emeğin toplumsallaşması ve toplumsal değer üretimi yalnızca sömürü kaynaklarını değil, isyan kaynaklarınıda genişletip çeşitlendirmektedir.” (Castells 2020:230).
Ortak malların en önemli yöneticisi olan devlet aygıtıyla, kentsel hareketlerin çeşitli sınıflarla birlikte hareketiyle karşı karşıya gelebilir. Bu devlet aygıtının yapısını ve işleyişini etkileyebilir daha karmaşık ve çelişkili bir süreci tetikleyebilir. Bu bakış açısı Fransa’daki kentsel hareketlerin devrimci bir mücadeleye evrilmesinin kaynaklarına ulaşmasını sağlayabilir. Bunu sağlayabilmek için kentsel hareketlerin siyasi etkisi ve ilişkisi önemlidir. Kitlesel protesto hareketleri sınıf ilişkilerinde niteliksel bir etki yarattığında ideolojik olarak da bilinçli, siyasi olarak özerk hale gelir ve bir toplumsal harekete dönüşür; yazarın bu tespiti tarihsel işçi sınıfı hareketlerinin deneyimlerini, dönüşümlerini ve beraberindeki sendikal çıkışı ele almamız gerektiğini hatırlatır. Burada şekillenen gerçek bu hareketlerin özerkliği ve bilinçliliğidir.Öznel olarak üretimi ve pratiğin bilincinin nesneleşmesi bu süreci içselleştirmiştir. Bir hareket siyasi ve ideolojik ilişkilerde yarattığı etkiyle toplumsal harekete dönüşüyorsa,yarattığı etkilerini pratikle doğrulamasıyla tarihsel öznelliğin bilincine varır ve kendi özellikleri ile toplumsal bir harekete dönüşür.
KAYNAKÇA VE EK OKUMALAR
Castells, M., (2020), “Kent Sınıf İktidar” Phoenix Yayınevi
Merrifield, A., (2015), “Karşılaşma Siyaseti” Tekin Yayınevi
Aquatting Europe Kollective, (2015), “Avrupa’da İşgal Hareketleri” Tekin Yayınevi
Harvey, D., (2003), “Sosyal Adalet ve Şehir” Metis Yayınları
Merrifield, A., (2017), “Yeni Kent Sorunu” Tekin Yayınevi
Harvey, David., (2019), “Paris, Modernitenin Başkenti” Sel Yayıncılık